Tarihe bilimsel bakış..

MUSTAFA KEMAL’E KARŞI BATICI LIBERAL MEŞGULIYET

Posted in Genel by tarihvebilim on Aralık 2, 2006

 

Türkiye’de Batıcı liberallerin, batı merkezli mali desteklerle Mustafa Kemal geleneğine saldırmalarının arkasındaki amaç nedir? Kemalizm aslında bir milli devlet projesidir. Milli devletin milli refah için savunulduğu Kemalist proje anti emperyalizmi de kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenledir ki Mustafa Kemal geleneğine saldırılmaktadır.

Atatürk dönemi uygulamaları bu çevrelerce özellikle totaliter olduğu gerekçesiyle eleştirilmektedir. Prof. Maurice Duverger tek parti ve demokrasinin bir arada ifade edilmesinin kutsal bir şeye saygısızlık gibi addedildiğini, Türkiye’de 1923 sonrası tek parti döneminde olduğu gibi, bazı tek partili yönetimlerin gerçekte düşünce ve örgütlenme bakımından totaliter olmadıklarını ifade ediyor 1951’de yazdığı ve o tarihten bu yana Mustafa Kemal’e saldıranların örnek aldıkları Batı’da siyaset bilimi dalında en önemli kaynak kitaplar arasında yer alan Siyasi Partiler adlı çalışmasında.

Türkiye’nin kuruluşunun temelinde olan ideolojik yapılanmaya (Kemalizme) saldırırlarken Prof. E. Hobsbawn’ ın “barbarlığın beşiği” dediği Avrupa’dan beslendikleri de ortaya çıkmıştır batıcı liberalizmle meşgul olanlar. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ifade ettiği gibi bu çevreler “şahsi menfaatlarini düşmanların siyasi emelleriyle birleştirmekten” çekinmemişler ve hatta bunun ülkenin yararına olduğunu dahi ileri sürebilmişlerdir.

MUSTAFA KEMAL GELENEĞİ

Aslında Mustafa Kemal geleneğini bir engel olarak gören Batı’dır. Bu gelenek milli devlet projesiyle milli sınırlar dahilinde milli bir ekonomi oluşturarak milli refahın geliştirilmesi ve korunmasını sağlamayı amaçlamıştır. Milletin refahını korumak ve artırmak için Mustafa Kemal’e göre amaç, milli sınırlar dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı muhafaza ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak, gelişigüzel ulaşılamayacak emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamaktır.

Liberal globalleşmecilerin dayatmalarında öne sürülen, milli devletin etkisini yitirdiği, egemenliğin tanımının değiştiği, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vs. alanlarda bir çok şeyin artan oranda global düzeyde belirlendiği, milli devletin önemini yitirmekte olduğu iddialarının aslında çevre ülkelerin iç pazarlarını emperyal güçlerin yağmasına açmakla eş anlama geldiği, eski ABD dışişleri bakanı H. Kissinger’in “globalleşme Amerikan hegemonyasının başka bir adıdır” ifadesinde de açıkça görülmektedir. Serbest ticaret uygulamalarının hegemon güçlerin çıkarlarının korunması işlevini gördüğü sürece merkezi ülkelerce destek gördüğü inkar edilmemektedir. Batılı gelişmiş merkezi ülkelerin kalkınmalarının ve refahının önemli ölçüde korumacılıkla gerçekleştirilmiş olduğu ve ekonomi ile ulusal güvenliğin birbirinden ayrı tutulmadığı, askeri gücün pazarın korunması için elzem kabul edildiği gündemden uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Böyle bir süreçte milli sınırlar dahilinde milli ekonominin korunmasının milli refah için elzem olduğu açıktır. Mustafa Kemal geleneğinde öncelik bu konuya verildiği için Kemalizme saldırılmaktadır.

“TÜRKİYE ESİR ÜLKESİ YAPTIRILAMAZ”

15. Kolordu Kumandanlığına yazdığı 22 Ocak 1920 tarihli telgrafta açıkça görüldüğü gibi Mustafa Kemal geleneğinde emperyalist tecavüzlere kısasa kısas yönteminin öne çıkarılması Batı’yı ve onun temsilcilerini rahatsız etmektedir. Zayıflık göstermenin zarar vereceğini belirten Mustafa Kemal “ulusun haklarını bilip müdafaa ve muhafazası yolunda her türlü fedakarlığa hazır olduğuna ilişkin dünyaya bir kanaat vermek lazım gelir… düşmanlarımızın işgal hareketi milletimizi bu anlayıştan ve fedakarlık duygusundan mahrum sanmalarından çıkmıştır” ifadesi Batı’nın siyasi emelleri için çalışanların rahatını kaçırmaktadır.

1 Kasım 1928 tarihindeki TBMM üçüncü dönem ikinci toplantı yılı açılış konuşmasında “harici siyasetimizde dürüstlük memleketimizin emniyetine ve inkişafına, masuniyetine dikkat, şiari hareketimize kılavuz olmalıdır” demektedir. 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nin açılışında Mustafa Kemal, “mazide ve bilhassa Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi memlekette müstesna bir mevkie malik oldu ve ilmi manasıyla denilebilir ki, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medeni devlet gibi, millet gibi, yeni Türkiye dahi buna muvafakat edemez. Burası esir ülkesi yaptırılamaz” şeklindeki anti-emperyalist yaklaşımı batıcı liberalleri rahatsız etmektedir.

SÖMÜRGECİLİĞİ MEŞRULAŞTIRMANIN YOLU

Emperyal merkezlerin liberal demokrasiyle maskelenmiş ganimet kapma düzenine toz kondurmayan bu çevreler, bu sürece karşı çıkanların anti-demokratik olarak tanımlanarak insani müdahale adı altında saldırıya uğramalarına karşı bir direnişleri de yoktur.

İngiltere’nin Hindistan’a uygarlık götürdüğü iddiası sömürgeciliği meşrulaştırmanın yoluydu. Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika ve Hollanda arasında yaşanmış olan sömürge arayışındaki yoğun rekabete Rusya ve ABD de katılmışlardı. İngiltere’nin sömürgelerinden sorumlu bakanı Joseph Chamberlain 1896’da şöyle diyordu: “Pasif kalırsak Afrika kıtasının önemli bir kısmı ticari rakiplerimizin eline geçecek. Dünya ticaretinin büyümesi için ele geçirdiğimiz alanları uygarlığın temsilcisi olarak geliştiririz.”

Prof. Ahmet Mumcu Batı’nın insanlık dışı uygulamalarla 600 yıllık bir süreçte bugünkü noktaya ulaştığını hatırlatıyor Batılı liberal demokrasileri örnek gösterenlere. Emperyal merkezlerdeki gelişmeyi bu ülkelerdeki insanların ve yöneticilerin yeteneklerine bağlayan Prof. John Rawls gibi Batılı ve bizdeki bazı düşünürler, akademisyenler İran’daki sıkıntılardan İran halkını sorumlu tutarken, ülkenin yağmalanmasının yolunu açan Batı merkezli 1953 darbesinin yaşananlarda yüksek sorumluluk payı olduğunu görmezden gelirler. Bu konuda Latin Amerika örneklerle doludur. Karşılıklı bağımlılık ifadesiyle emperyalizmi masum göstermeye çalışarak sorumluluğu kendi ülkesindeki insanlara yüklemekten geri durmaz batıcı liberal demokrasiciler.

EMPERYALİZMİN EN ÇOK KORKTUĞU TAVIR

Ne diyordu Fransalı Tocqueville 1840’ta yazdığı “Amerika’da Demokrasi” adlı ünlü eserinde: Barışçı uluslar demokratik uluslardır. Irak’ta 650 bin küsur insanın ölümüne yol açan Amerika ve İngiltere değil öyleyse. Buna ne der Kemalizmin gerileme olduğunu iddia eden, İngiltere’yi demokrasinin merkezi sayan batıcı liberaller.

Entelajan kesimin liberal demokrasicilerinin meşguliyet alanı NGO gibi yapılanmalarda yoğunlaşmış ve uluslararasılaşmış durumda. Emperyalist merkezlerce beslenen NGO’cularının milli devlet projesini çökertme çabaları, sonucu değil süreyi etkiler ancak. Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal Paşa: “Terakkimiz önünde duranları ezip geçeceğiz.” Bu tavır liberal demokratik emperyalizmin ve sözcülerinin en çok korktuğu tavırdır. Kemalizmin terakkiciliğinin ancak milli siyaset takip edenlerin elinde bir anlam taşıyacağının unutulmaması koşuluyla.

 

Yorum bırakın